Son Güncelleme: 17 Mayıs 2024 23:35:34

Her Yönüyle Trabzon Etkinlikleri-4 Semra Sancak

Her Yönüyle Trabzon Etkinlikleri - Semra Sancak

Ankara Life Dergisi - Nisan-Mayıs 2010

Yayınlanma Tarihi : 23 Nisan 2010
Anılarınızı Bizimle Paylaşın

"Trabzon Lisesi ve Mezunları" ve "Anılarda Trabzon" köşemizde yayınlayalım. Trabzon Lisesi ve Mezunları Anılarda Trabzon

Yayınlanma Tarihi : 22 Nisan 2010

1947 yılının Mayıs ortalarında Trabzon Lisesin­de göreve başladım. Ders yılı sona ermek üzereydi. 'Müdürler müdürü' diyebileceğim Faik Dranaz bir lise sınıfı vermişti; o sınıfın notları edebiyat öğret­meni Nihat Sanal tarafından cömertçe değerlendi­rildiği için öğrencilerle aramızda bir sorun yoktu.

Dersaneye ağır adımlarla ilerlediğim o ilk günü, öğrencilerin merak ve dikkat dolu bakışlarını 'dün gibi' anımsıyorum.

Yaşlandım; anılarımı yazmaya başladım. Trab­zon, o anıların ilk bölümü olacak. İzlenimlerimi şöyle belirlemişim:

"......O dönemde Orhan Veli, Cahit Sıtkı, Ah­met Muhip Dıranas, Oktay Rıfat'tan şiirler okuyor, bu ozanların anlatım güzelliğini dile getirmeye çalı­şıyordum. Kimi kez de Sait Faik'ten soluğum tükenerek, sevinçle örnekler sunuyordum. Öğrenciler bir izci kampına çıkmışlar gibi, yüzlerinde gerginliklerini eriten bir havayı yaşıyorlardı. Zamanımın boşlu­ğunu kitaplıktan yararlanarak geçiriyor ve güneşli günlerde 'Ayasofya semtinde deniz kıyısındaki bir kır kahvesinde lacivert dalgaları, uçsuz bucaksız ufukları seyrederek İstanbul'u düşünüyordum."

Trabzon'dan 1952 yılının ilk günlerinde ayrıl­dım. 1987 yılına değin bu arada bir ömür geçmiş. Göremedim Trabzon'u bir kez daha. O Ayasofya­daki kır kahvesinin yerinde şimdi herhalde yeller esiyordur.

Kentlerde sevgililere benzer sanırım! Gençliği­nizde tanıyıp bağrınıza bastığınız güzel, yıllar sonra sönüp tükenen bir görüntüyle karşınıza çıkarsa, yı­kıntıya uğrarsınız. Bende Trabzon'u düşlerimdeki o ince çizgileriyle bulamayacağım kuşkusuyla şim­diye değin gidip görmek istemedim.

Ne var ki, artık gerçeği benimsemiş durumda­yım. Görmekten kaçındığım kent değil, kendim. Kentler yaşlandıkça güzelleşir. İnsanlar, ihtiyarla­dıkça olgunlaşsa da bezgin, yorgun bir havaya gi­rer. Zorunlu İstimlake' uğrayan yapılara benzer.

Trabzon Lisesi'nde yirmiüç yaşında öğretmen iken Cahit Sıtkı'dan çok okuduğum bir dizeyi anımsıyorum: "Öldük ölümden bir şeyler umarak!" Gençlik ne güzeldir ki, ölüm bir özlem diye dü­şünülür ve tatlı bir sonuç biçiminde yorumlanır. Gerçekte güzel olan ölüm değil, yaşamaktır. Bu­nun özüne varmak için şu anda benim gibi altmış yaşını birkaç yıl aşmak gerekiyor!

Yaş diyince, sevdiğim edebiyatçıları düşünüyorum. Meslek gereği, edebiyat tarihçiliğini de 'mezar taşı yazıcılığı'na benzetiyorum. Namık Kemal, Tev­fik Fikret, Ziya Gökalp, Sait Faik hep kırksekiz yaş, civarında öldüler. Türkiye'de o yaşı aşanlara benden!.. selâm olsun....

Sözü dağıttık mı yoksa? Trabzon Lisesi'ni yaza­caktım.

Yıllar 1949-1950 miydi bilemiyeceğim. Ed­mond Rostand'ın Cyrano de Bergerac'ı edebiyat öğretmeni Halit Tanyeli tarafından sahneye konul­muştu. O ne güzel oyundu. İnanılması güç bir olay­dı.

Bir Tevfik Fikret gününde Lise Müdürü Faik Dranaz'ın okul aile birliği başkanı, karşısındaki ödün vermeyen davranış titizliğini nasıl unutabili­rim? Yıllar unutulmayan, inanılmayan hızla gelip geçti.

Trabzon Lisesi önünde bir manolya ağacı vardı. Alman mimar 'Tuat' "o ağacı kesmemek için yapı­nın simetrik görünümünü değiştirmiş" diye taa o zamanlar duymuştum. Merak bu ya-büyük zaman geçse bile-güzeller güzeli o ağaç şimdi yerinde du­ruyor mu diye düşünüyorum.

Lisenin bahçesindeki manolya ağacının dalla­rında ve yapraklarında hatıralarım İstanbul özlemlerim, sevgi dolu bakışlarım, hüzünlerim vardı. O ağacı anımsıyorum şu anda. Rüzgarda çırpınan dal uçlarını-hâlâ-görür gibiyim.!

Yayınlanma Tarihi : 22 Nisan 2010

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi
Trabzon Dergisi Sayı:1
Aralık 1987

Trabzon Lisesi gibi köklü geleneklere sahip bir öğretim kurumunda özellikle 1950'lerden önce okumuş olanlar çok şanslı kişilerdir. Her okulda olduğu gibi, Trabzon Lisesi'nde de, her dönem öğrencilerinin saymakla bitmeyecek güzel anıları vardır. 1950 yılı mezunları olarak bizlerin de, belleklerimizden hiç silinmeyen anıların sayısı az değildir. Bu anılarımızdan birinin, lisemizin bir kültür kurumu olarak gerçek işleviyle çok yakından ilgisi var. O da, 1950 Nisan ayının son günlerinde, Cyrano de Bergerac (x) adlı tiyatro oyununun öğrencilerce sahneye konmasıdır.

Lise Müdürü rahmetli Sırrı (Dadaş) Bilge'nin de yakın desteğiyle, öğrencilerden 15-20 kişilik bir grup, ders yılı sonuna kadar yetiştirilmek üzere, önemli bir tiyatro oyununun temsili için hazırlanmağa başladılar. Oyunu hem öğrenciler, hem de Trabzon halkı seyredecekti. Yapıt, Fransız yazarı Edmond Rostand'ın (1968-1918), Sabri Esat Siyavuşgil tarafından nefis bir Türkçe ile manzum olarak dilimize çevrilmiş olan Cyrano de Bergerac adlı oyunu idi.

Yönetmenliğini Edebiyat öğretmenimiz Halit Tanyeli yapıyordu. Oyunu seçen de oydu zaten. Hocamız, Cyrano'yu canlandırma, yani baş rolü oynama görevini bana vermişti. Oyunun enağır yükünü taşıyan Cyrano'nun söylediklerini hatırda tutabilmek için, yüzlerce sayfalık kitabı ezberlemek gerekiyordu. İşi hafife almak olanağı yoktu. Aylarca çalıştık. Lisenin salonu, bildiğiniz gibi, bu tür çalışmalar yapmaya çok elverişliydi. Elverişli olmaktan öte, özendiriciydi de. Dekorların düzenlenmesinde okulun bütün personeli seferber edildiği gibi, arkadaşımız Osman Gencalioğlu (Y.Müh.)da, üstün çizim yeteneklerini ve renk duyarlılığını kullanarak, sahnemizi, gıpta ile seyredilebilecek bir güzelliğe kavuşturdu. Birkaç ay süren çalışmalarımız boyunca, bir yandan da derslerimizi aksatmamaya, yaklaşan Devlet Olgunluk Sınavı hazırlıklarımızı hızla sürdürmeye özen gösterdik.

Cyrano de Bergerac, Trabzon Lisesi Konferans Salonu sahnelerinde, 21, 22, 23 ve 24 Nisan 1950 gecelerinde arka arkaya dört kez oynandı. Salonu dolduran seyircilerin büyük beğenilerini kazandık. Okul yönetiminin, öğretmenlerimizin, il yetkililerinin ve Trabzonlu hemşehrilerimizin övgü dolu sözleri, henüz 10'lu yaşların duyarlı coşkusuyla dolu benliklerimizde derin izler bıraktı. Ama, oyunculardan biri olarak, beni asıl duygulandıran ve göğsümü kabartan olay, o günlerde Trabzon'da bulanan eski başbakan Hasan Saka'nın Trabzon Valisi Necmettin Ergin ile birlikte temsilden sonra elimi sıkmaları ve beni kutlamalarıydı. Arkadaşlarımca da, uzun süre, adımla değil, "Cyrano" olarak çağrıldığımı anımsıyorum.

Şimdi elimde, bu temsilde birlikte görev aldığımız arkadaşlarım ve öğretmenlerimizle topluca çekilmiş fotoğraflar var. Aralarında kimler yok ki. Osman Gencalioğlu Christian, Selçuk Dikmen ise (Dişçi ya da Eczacı) Roxane rollerindeydiler. Lütfü Kırval (Dişçi) ise Comte de Guiche (Kont dö Giş)'i canlandırıyordu. Türkan, Nizamettin Algan (Dişçi) ve Nazmi Bilgiç (Maliyeci) de, temsilde çok önemli roller üstlenmişlerdi.

Temsilde önemli görevleri olmamakla birlikte, Ertuğrul (Atakan), Sedat (Semerci), Yılmaz (Ulusoy), Ali (Bulut), Neriman, Yücel Baykal, Turgut (Aydemir), Halil (Yüzbaşıoğlu), Orhan (Çolakoğlu) ve Baykara da (Bilge), oyunun sahnelenmesinde bizlere yardımlarını hiç eksik etmemiş arkadaşlarımızdı. Selçuk Dikmen ile soyadını anımsamakta güçlük çektiğim, ama "Dadı" rolüne çıkmış olduğunu unutmadığım Güngör, lisenin birinci sınıfında öğrenciydiler. Son sınıftaki bizler, sahne arkadaşlığının sağladığı yakınlık ve gerektirdiği dayanışma havası içinde, onlara ağabeylik etmek ayrıcalığına da kavuşmuştuk.

1947-1950 yılları, 2. Dünya Savaşı'nın ülkemiz üzerindeki bunaltıcı etkilerine karşın, lisemizin kültür konularına eğilmekten geri kalmadığı yıllardır. Lisedeki bu kültür canlılığı, yalnız okul yönetiminin ve öğretmenlerin değil, öğrencilerin ve anne ve babaların da yakın ilgilerinden, yeniliğe açık ve aydın düşünceli olmalarından kaynaklanıyordu. Bu yıllarda lisemiz, kentiyle bütünleşmiş, eğitim ve öğretim olgusunun çağdaş ve laik amaçlarını gereği gibi kavramış, bu konuda hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak bir olgunluğa erişmiş seçkin bir öğretim kurumuydu.

Trabzon'dan 1947 yılı sonlarında ayrılan eski okul müdürü Faik Dranaz, arkasında da, ölçüleri her bakımından bir hayli yüksek, disiplinli, öğretmen kadrosu ve öğrencileriyle örnek sayılabilecek bir lise bırakmıştı. 1947-1950 arası, bu sağlam yapının, varlığını henüz korumakta olduğu bir döneme rastlar. Saçı üç numaralı makinayla traş edilmemiş bir öğrencinin bile, hafta başı denetiminde okulun kapısından içeri sokulmadığı bir öğretim kurumunda, akademik değerleri ön planda tutmanın ne ölçüde büyük bir titizlikle izlenmekte olduğu kendiliğinden anlaşılabilir. O günün Trabzon Lisesi'nde okuyan kız öğrencilerin başları açık, saçları örülü ve kurdelelidir. Trabzon Lisesi herhaliyle Atatürk'ün özlemini duyduğu çağdaş ve laik Türkiye'nin simgesi ve öncüsü durumundadır.

İşte böyle bir ortamda, bir öğrenci oyununun, Trabzon gibi bir taşra kentinde önemli bir sanat olayı oluşturabilmesi, lisenin kültür konularındaki duyarlılığı, ilgisi ve geniş bakış açısının yanı sıra, Trabzonlu'nun temsile koşarak ve alkış tutarak yüksek düzeyini kanıtladığı değer sisteminin de bir sonucuydu. Orta öğretim düzeyinde olsalar bile, öğretim kurumlarımızın, içinde bulundukları yöreye kültür açısından neler kazandırabileceğinin güzel bir örneği olmuştur Cyrano de Bergerac. Bizi yönlendiren hocalarımızı saygıyla, katkıda bulunan okul arkadaşlarımızı özlemle anarım. (x) Sirano dö Berjörak diye okunur.

Yayınlanma Tarihi : 22 Nisan 2010
"İLK GÖZAĞRILARIM"
Faik DRANAZ
Trabzon Lisesi Eski Müdürü
Trabzon Dergisi Sayı:1
Aralık 1987

Kabataş Lisesinin İstanbul'da, Perapalas otelinde, 13.12.1985'te düzenlediği Faik Dranaz onur gecesinde şöyle bir konuşma yaptım ve toplantı sa­lonundaki eski ve yeni tüm öğrencilerime dedim ki "ilk önce dünyanın en mutlu insanı ve öğretmeni olarak hepinizi selamlar, bin kez dünyaya yeniden gelsem yine öğretmen olurdum. Günün birinde Sa­yın Cumhurbaşkanı Kenan Evren'le karşılaşırsam ve işittiğime göre, sen eski bir öğretmen imişsin, ben sana Cumhurbaşkanlığını vereyim sende bana öğretmenliğini ver." dese teşekkür ederim, ben öğ­retmenlikten çok kıvançlıyım, onu hiç bir şeyle de­ğişmem derim dedim. Ertesi gün bazı gazeteler Faik öğretmen, Cumhurbaşkanlığını kabul etmiyor diye yazılar yazdılar. Duyduğuma göre, kulakları çınla­sın, Kenan Evren, İşte biz böyle öğretmenler istiyo­ruz demiş.

Öğretmenlik, gerçekten büyük bir ustalıktır. Rahmetli Şükrü Saraçoğlu'nun dediği gibi öğretmenlik: Tanrısal bir sanattır. Ulu Atatürk öğret­menliği nasıl övmüş, biliyoruz. Ben Perapalastaki konuşmamda kabataşlı öğrencilerime "Trabzon Lisesi, benim ilk gözağrısı çocuklarımın yetiştikleri okuldur" demiştim. Kabataşlı öğrencilerim, bu ilk gözağrısı deyimine üzülmüşler. Aslında tüm öğren­cilerimi "ilk gözağrılarım" diye severim. Kastamo­nu, Sivas Liselerindeki öğrencilerim de ilk gözağrı­larımdır. Benim için her çocuk her genç yetiştirile­cek, eğitilecek bir yaratıktır, göz ağrısıdır. Size öğ­retmenliğin gizemini de vereyim: Başarılı olmak is­teyen bir öğretmen, bir eğitici nelere dikkat etmeli­dir diye bir soru sorulsa derhal cevap veririm. Eğiti­ci her konuda eğittiklerine kesinlikle güvenecektir. Biz Trabzon Lisesinde, tüm öğrencilerimize güvendik. Trabzon Lisesindeki başarılarımızı, öğünmek için değil, sizlerle iftihar ettiğimizi, gururlandığımızı dile getirmek için anımsıyoruz. Ben şahsen öğret­menliğin mükafatını çok gördüm. Öğrencilerimin sonsuz sevgileri, yüce kalplilikleri sınırsız vefakarlıkları bana yaşama gücü vermiştir.

İlk Gözağrılarım

Yayınlanma Tarihi : 22 Nisan 2010